Değerli dostlar öncelikle sizleri Allah’ın selamı ile selamlarım. Allah’ın selamı, rahmet, affı, mağfireti, bağışlaması üzerimize olsun.
Coronavirüs (covid-19) salgınından dolayı, zor günlerden geçtiğimiz şu günlerde öncelikli olarak Rabbim aramızdan ayrılanlara rahmet etsin. Hastalarımıza şifalar versin. Sevincimizi arttırsın. Üzüntülerimizi gidersin. Bizi korktuklarımızdan emin, umduklarımıza nail eylesin
Değerli dostlar önceki yazımızda, Hz. Peygamber (s.a.v) in “İki nimet vardır ki, insanların çoğu bu nimetleri kullanmakta aldanmıştır: Bunlar sıhhat ve boş vakittir.” ( (Buhârî, Rikak, 1) hadisinden hareketle “sağlığı” işlemiştim. Bu haftaki yazımda ise “boş zaman (vakit)’değineceğim.
Zaman hayatta sahip olduğumuz en değerli ve yegâne kaynaktır. Düşündüğümüz de zamanın depolanamadığını, saklanamadığını, biriktirilemediğini, satılamadığını, satın alınamadığını devredilemediğini, geri döndürülemediğini ve hatta ileri sarılamadığını görürüz.
Bu nedenle nedir zaman? Zaman Allah Teâlâ'nın yaratma, yönetme, yok etme, rızk verme, alçaltma, yüceltme gibi kendi mevcudiyetini ve sonsuz kudretini gösteren fiillerinin tecelli ettiği bir “varlık şartı “olması yanında, insan bakımından da hayatını içinde geçirdiği ve her türlü eylemlerini gerçekleştirebildiği bir imkân ve fırsatlar alanıdır. İnsanın en önemli ve en değerli sermayesi Zaman’ı ömürdür. Hazır olalım ya da olmayalım, bir gün ömür dediğimiz zamanımızın sonuna geliriz. O gün geldiğinde zenginliğimiz, hıncımız kinimiz, öfkelerimiz, hayal kırıklarımız, umutlarımız, tutkularımız, planlarımız ve yapmak istediklerimizin hiçbirinin önemi kalmayacaktır. O halde yapmamız gereken, yaşam için bize sunulan zaman dilimini çok iyi kullanmaktır. Yaşamın her sürecinde zamanı çok iyi değerlendirmek ve fayda sağlayacak işler yapmaktır. Peki, zamanın değerini en iyi kim bilir? Elbette ki bu sorusunun cevabını ölüme en yakın olanlar bilir demek en doğru cevap olur sanırım. Zamanı idrak etmek, yaşı kemale ermiş bir ihtiyarın, geçip giden yıllar, dakikalar içinde ve hatta saniyeler içinde bir şerit gibi gözlerinin önünden akarken derin bir ah çekişin, kelimelere sığmayacak mesajında saklı hakikati anlamaktır. Zamanın değeri bilmekle ilgili sürekli anlatılır ya, “bir yılın değerini öğrenmek istiyorsan, onu sınavda başarısız olmuş bir öğrenciye sor. Bir ayın değerini öğrenmek istiyorsan, onu erken doğum yapmış bir anneye sor. Bir haftanın değerini öğrenmek istiyorsan, onu haftalık bir gazetenin editörüne sor. Bir saatin değerini öğrenmek istiyorsan, onu sevdiğini bekleyen bir aşığa sor. Bir dakikanın değerini öğrenmek istiyorsan, onu treni kaçıran birine sor. Bir saniyenin değerini öğrenmek istiyorsan, onu bir kazadan son anda kurtulmuş birine sor. Bir salisenin değerini öğrenmek istiyorsan, onu olimpiyatlarda gümüş madalya kazanan bir sporcuya sor” diye.
Değerli dostlar vakitlerle nakitlerin (altın ve para cinsinden her nimetin) alınması kolaydır, ama elden çıkan vakitleri, nakitlerle geri almak imkânsızdır. İnsan, imtihan için yaratıldığı ve ömür denen sayılı nefes süresi kadar fırsat tanındığı bu dünyadan eli boş, yüzü kara giderse, bu onun en büyük pişmanlık ve perişanlığı olur. Bir zamanlar, dağların yükseklerinden buza dönüşen kar parçaları kesilir ve pazarlarda satılırmış. Sıcak bir yaz günü Bağdat Çarşısında bir adam dağlardan getirdiği karları satmaya çalışır. Ne var ki pek satış yapamaz ve kar parçaları da öğle sıcağında erimeye başlar. Geçimini bu yolla temin etmeye çalışan şahıs; “sermayesi eriyip giden bu adama acıyın, merhamet edin, bu fakirden buz alan yok mu?” diye canhıraş bağırmaya başlar. O sırada öğrencileriyle oradan geçmekte olan bir büyük âlim, buzlarını satmaya çalışan adamın feryadını duyunca, olduğu yere çöker, başını ellerinin arasına alarak düşünmeye başlar. Bu durum karşısından telaşlanarak ne olduğunu soran öğrencilerine büyük âlim şöyle der; “Buzlarını satmaya çalışan adamın sözlerine dikkat edin. Eriyip giden sadece buzlar değil zaman eriyor ve ömrümüz tükeniyor. Yaz sıcağının buzları erittiği gibi zaman da hayatımızı tüketiyor. Adamın buzları için endişelendiği gibi zamanın akıp gitmesine endişe etmeyen ziyandadır. ”
Bizim için en büyük farkındalık vaktin kıymetini ve önemini bilmek olmalıdır. Çünkü müminler açısından kulluk bilinciyle bir hayat inşasının en temel yolu zamanı planlamak ve vakti iyi değerlendirmektir. Zamandan habersiz olmak yaradılışımızın farkına varmamak demektir.
Değerli dostlar zaman bizim için Allah’ın bize verdiği nimet ve emanetidir. Dünya ve ahiret huzuru için en kıymetli sermaye ve hesabı sorulacak bir hazinedir. Dahası insan bu büyük zenginliği kendi emeğiyle elde etmemiştir. Dünya ve ahireti kazanması için kendisine bir nimet olarak bahşedilmiştir. Dolayısıyla kendisine lütfedilen zamana karşı sorumluluk bilinci içinde olmalıdır. “Ogün size verilen bütün nimetlerden mutlaka hesaba çekileceksiniz” (Tekasür, 102/8) ayeti ve Hz. Peygamber (s.a.v)’in “Beş şey gelmeden önce beş şeyi ganimet bil: İhtiyarlığından önce gençliğini, hastalanmadan önce sıhhatini, fakirliğinden önce zenginliğini, meşgul zamanlarından önce boş vakitlerini ve ölümünden önce hayatını!” (Buhârî, Rikak,3) ve “Kıyamet gününde dört şeyden sorgulanmadıkça, kulun ayakları yerinden kımıldamaz: Ömrünü nerede tükettiğini, gençliğini nerede eskittiğini, malını nereden kazanıp nerede harcadığını ve öğrendiği ilmiyle neler yaptığını.” (Tirmizi, Kıyamet, 1) hadisleri kişinin zamanını, hesabını vereceği güzel işlerle değerlendirme konusunda biz müminlere ciddi bir bilinç ve şuur kazandırmaktadır.
Şunu söylemem gerekir ki zamanı değerlendirmek ve kazanmak, meşgul görünmek değil; hedef ve amaçlarımızı, var oluş amacımız doğrultusunda gerçekleştirmek için zamanı kullanmaktır.
Evde kaldığımız şu günlerde zamanımızı planlı ve programlı bir şekilde geçirelim. Bundan sonraki hayatımızı da aynı şekilde rabbimizin istediği istikamette geçirmek için planlama yapalım
Okuyalım. Okuyalım. Okuyalım. Tefekkür edelim. Büyüklerimizin anılarını dinleyelim ve hatta not alalım. Çocuklarımızı sevgimizi göstermenin tam zamanı.
Aile olmanın farkına varmanın tam zamanı. Ey Yüce Rabbimiz. Sana sığındık. Kapına geldik. Ellerimizi semaya, dillerimizi duaya, gönüllerimizi şefkat ve merhametine açtık.
Peygamberlerin, mazlumların ve muhtaçların dualarına icabet ettiğin gibi şu anda yaptığımız dualarımızı kabul eyle Allah’ım!
Bütün dünyayı kuşatan salgın hastalık karşısında bizlere inâyetini lutfeyle Allah’ım.
Her daim mağdurların, mazlumların, gariplerin yanında yer almış; çaresizlere kucak açmış necip milletimizden rahmetini esirgeme Allah’ım!
İlahi Ya Rabbi! Hastalarımıza şifa, dertlilerimize deva, borçlularımıza kolaylıklar nasip eyle Allah’ım!
Ya Rabbi! Devletimizi, milletimizi, İslam beldelerini ve bütün insanlığı her türlü afetlerden, musibetlerden, kötülüklerden, salgın hastalıklardan muhafaza eyle Allah’ım!
İlahi Ya Rabbi! Zor günlerden geçiyoruz. Birliğimizi, dirliğimizi, kardeşliğimizi daim eyle Allah’ım!
Ya Rab! Bu zor zamanlarda, büyük bir özveri ile gece gündüz demeden çalışan başta sağlık görevlilerimiz olmak üzere tüm çalışanlarımıza yardım eyle Allah’ım